Hoşgeldiniz :)

handmade by nilosh göz atın.. takılar ve aksesuarlar kadınlar için vazgeçilmezdir...

20 Ocak 2017 Cuma

"Kiralık Aşk" veda...

Kimi sevebileceğimizi seçebilir miyiz sizce?
2015 yaz başında fragmanlarıyla dikkatimi çeken diziyi izlemeye üç dört bölüm sonra başlamıştım açıkçası. O zamana kadar youtube kanallarından açıp da bir şey izlememiş olan ben, dördüncü bölümü bölük pörçük izleyip deyim yerindeyse bayılınca, ilk bölümleri ahh nasıl kaçırdım diye hayıflanıp “nereden izleyebilirim” olmuştum.. Böyledir benim Kiralık Aşk ve onun Youtube kanalını keşfim… Sonra işte bağımlılık başladı; hayatımda ilk kez fragman takip etmeler, yeni bölüme kadar heyecanla muhabbetini yapmalar, sosyal medyada açılmış hesaplarına üye olmalar, masal dinlemeyi bekleyen çocuklar gibi cumayı beklemeler :)
Şimdi sona geldiğimiz yine bir Cuma gününde yüzümde buruk tebessüm, #BugünGünlerdenKiralıkAşk diyerek yazıyorum bu satırları..
Cuma gecelerini iple çekmemi sağlayan, içimi yeniyetme gibi kıpır kıpır heyecanla dolduran, her hafta neredeyse 130 dakika beni başka diyarlara, pembe bulutlara götüren, anlatacağı gayet basit ama karakterleri derin bu romantik komedi dizinin macerası tam 1,5 yıl sürmüş. 
Bir kadın olarak romantik komedi tarzı zaten herzaman favorim olmuştur ama Kiralık Aşk dizisinin hikayesi bence asla bu kadar değil. İçimizden yaşayan insanların olduğu, anlattığını renkli camdan dibine kadar yaşatan, izlettiği maceraya kapıp alan bir hikayeydi mahalle kızı Defne ile salon adamı Ömer’in hikayesi bence.. Sadri Usta bilgeliği ve olgunluğuyla bu hayatta sırtımızı dayadığımız en sevgili büyüğümüz,  İsosu, Sinanı hayatımızda özlediğimiz dostlar olurken,  Nerimanı Korişi çevirdikleri entrikalarıyla, dedikodularıyla bir gün bir yerde ya da olayda mutlaka karşılaştığımız insanlardı. Serseri abi Serdar’ın sebep olduklarına isyan ederken, Yasemin’in yaptıklarına sinirlenip hayıflanırken, amca Necmi’nin karısının karşısında duramayışı çıldırtıyordu açıkçası hepimizi.. Hele bir Şükrü Abi faktörü vardı ki baştan beri.. Son bölümlerden birinde de damga vurdu resmen.. o kadar yani :) 
Bunları nereden mi biliyorum??? Açılmış onlarca fan sayfasından, bu dizi sayesinde keşfettiğim Ranini TV’den, sosyal medyada adeta kazınan yorumlardan…


Özenle seçildiğini düşündüğüm müzikleri bam telimize dokunup, şarkıları duygulara tercüman olurken, kitapları ve şiirleri hep özel, içinde binbir felsefeyi barındıran replikleri dile kolay 69 hafta benim yaşamıma damga vurdu bu romantik komedi dizinin..

Ne diyor İso?
“Sen dümdüz olursan yolun da dümdüz olur.”
Bu dizide zevk alarak, haz duyarak izlediğim bir hayat felsefesi, bir hayat duruşu, bakış tarzı oldu mesela..
 İlk kez keşfettiğim zevkler var bu diziyle..
Bu dizide öğrenip, ilk kez okuduğum kitaplar..
Söylemeden de geçmeyeceğim yaşım 42 ve bu diziyle sevdim ben şiir okumayı :))) 
Gayet basit hikayesiyle ama alabildiğine derin karakterleriyle söyleyecek çok şeyi oldu bu dizinin bize bence..

Hiyayeyi yazan senarist Meriç Acemi'nin bu diziyle ilgili bir röportajını okumuştum diyor ki; kimse salt kötü değildir. Yani gerçekte ne tam iyi ne de tam kötü kahramanlarını yan yana dirsek temasıyla mükemmel yaşıtıyor dizide tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi..
Ve dizide yarattığı kahramanlarına dedirtiyor ki:
“Hayat siz plan yaparken başınızdan geçenlerdir.”
Güldürdü, düşündürdü, öğretti ve sorgulattı.. Zaman zaman ağlattı da.. Ama asla dozu kaçmadı ve dram kokmadı bence.. Hayattaki iniş ve çıkışlarımız gibi, kazanımlar ve kaybedişler gibi, mutluluklar ve pişmanlıklar gibi bize yaşattı, gösterdi.

Tek katlı ya da iki katlı, bahçeli evlerin bulunduğu, eskilerden kalma komşuluk, arkadaşlık, kankalık ilişkilerinin canlı ve sıcak tutulduğu, herkesin her şeyi merak ettiği ve paylaştığı, hepimiz birimiz içinin, birimiz hepimiz içine döndüğü, sosyo ekonomik dar gelir grubundan insanların arasından gelen ve yaşam mücadelesinde omuzlarında koca bir aile yükü taşıyan genç bir kız ile üst düzey zümreden, eğitimli ve varlıklı, servet sahibi, toplumda hem soyadı ile hem de eğitimi ile statü sahibi, dürüst, idealist ama gerçekten yalnız genç adamın aşkını izletirken de;
“Aşk mucizenin ta kendisidir…” diyordu.

Su gibi olmak..

Alev aldı buralar..

Mağlubiyettir aşk…

Ya da birbirine iyi gelmek…

Kahramalarımız söylerken bunları, alabildiğine de yaşatıyordu içinde bulundukları duyguları.. 

Defne ne diyordu bir gece yarısı bankta Ömer’e, “Defne’nin bir bildiği vardır!” demen lazım.. Bunu duymayı istemişti o hep aslında zira güven duygusu baştan beri  Ömer’in zayıf noktası gibi gözükse de aslında ana babası tarafından çocukken terkedilen Defne’nindi ondan çok..
İşte bu yüzden Ömer ile Defne arasında güvenin irdelendiği hatta dilin bu güveni inkar edip koptukları yani Ömer’in Defne’yi ilk terkettiği zaman bile;  asla ve hiçbir zaman hiçbir durumda sarsılmayacak, birlerinden gitmeyecek bir  güvenle aşklarını izledik biz haftalarca.. Zira keskin ve sildi mi silen karakteri yüzünden söyleyemese de Ömer hep Defne’deydi, Defne’de kalacaktı.



Hayattaki en büyük şanslardan biri, yaptığı herşeyin bir sebebi olduğuna ve ne yaparsa yapsın doğrusunu yapacağına inandığınız biriyle beraber bir hayat yaşamaktır ki Defne’de Ömer için hep bunu hissetmiştir taa baştan beri..






"Bazen bir an bütün bir ömre bedel olur bazen de o koca hayat bir anı telafi edemezmiş…" Defne kendisi için tüm dünya demek olan ailesini karşısına alırken böyle diyor, devam ediyordu "...ya beni Ömerle kabul edin ya da ben gideyim..."
Çekti gitti de..

Birbirlerinin tarafını her koşulda kayıtsız şartsız olarak tutan, her durumda birbirlerinin yanında duran iki insan gördük ekranlarda.
Bilmem kaçıncı defa yaşanan krizde Koriş kendi tarzınca şöyle diyordu Ömer ve Defnesi hakkında:
-  Bunlar hep böyledir.. bir ayrılır bir barışırlar ama bir olay olduğunda da kenetlenirler.. hiç şaşmaz.. ayy tüyler ürpetici gıcık şeyler.. hayatım var yaa Ömüş’e git Kuru Kız için bir şey şöyle seni ayaklarından tavana asar.. aynı şekil Kuru Kız için de geçerli.. Ömüş hakkında asla kötü bir şey söyletmez.. bırbır bırbır öter valla.. Iyyy.. bence Ömüşün avukat tutmasına hiç gerek yok salsın Kuru Kızı hoppp canını dişine takar Ömüşü haklı çıkarmak için elinden geleni yapar.. Iyyy beter şeyler…

Aynı yöne yürümek, eskimeden eksilmeden yaşlanmak..
Ne de güzel anlatır bir kadın erkek birlikteliğini bu cümle.. 
Sizce de öyle değil mi?
Hepimizin hayal ettiği, istediği bu değil midir hayattan, sorarım sizlere???



Tercihlerimizin bizi biz yapması..
Hayatın provasının, ikinci şansının olmaması..
Bunları biz de düşünürüz, tıpkı Defne’nin hayattaki duruşunu belirlediği gibi bizim de hayattaki duruşumuzu belirler aslında.

Aşkın karşısında hiçbir şeyin hükmünün olmaması…
Aşk ve Gurur arasında tercih yapılması.. gurur tercihiyle alabildiğine derin bir pişmanlık yaşanması… ama asla bir şey sorulmaması, sorulmaya cesaret edilememesi, çekilen acının büyüklüğünün yansımasıdır gene.  O yüzden Ömer, Sinan İtalya’ya onunla konuşmaya geldiğinde “haklı falan değilim ben Sinan… ” diye girmiştir konuşmaya ve Defne'nin ne yaptığını bilmek ister misin, diyen Sinan'a "hayır bilmek istemiyorum" demiştir pişmanlığının ağırlığıyla.. umut etmeye korkan, dik duruşu bükülmüş bir Ömer görürüz  sonunda burada..

İki doğrudan bir yanlış çıkmaz hesabı..
İki insanın aynı hislerle aynı yöne akması..
Rüzgar Çanı.. Ve vuslat…
Mutluluğa açılan penceredir aslında, siz ne dersiniz?


Son olarak; bir şeyleri söylemeden geçemeyeceğim tabii.. 
Bu dizinin 69 hafta süren ekran macerasında bir ilk 20 bölüm gerçeği vardır. Ekranda daha önce hiç görmediğim kadar kimyaları tutan, birbirine yakışan bu çiftin yaşadıkları duyguları ve romatik komediyi dibine kadar bizlere yaşatan çok çok kıymetli ilk 20 bölüm..  
Kiralık Aşkçılar yadediyor ve hep yadedecektir sonsuza dek, biliyorum :)
Sonrasında çok ağlattığı, isyan ettirdiği bölümler oldu.
Hele 52.bölüm sonu; düğün ve 53.bölüm başlangıcıyla gelen hayal kırıklığı araya koskoca bir yıl girmesi...
Ömer ve Defne'sini sır ortaya çıkınca söyledikleriyle, yaşadıklarıyla görememek, ekranda izleyememek ve üstünden geçen bir yılda olanları izleyememek hep içimizde ukte kalacak 
sanırım. Bir yıl sonra başladığı yer itibariyle, Defne'nin tasarımı bırakması lojistik müdürü olmuş olması en kafama yatmayan, sorguladığım yer??? Ömer'in yaşadığı onca travmaya neden olan kazasının ise; İso eşittir Eda şeklinde bir can arkadaşla, uydurulan, aceleye gelen senaryoyla açıklanması da en büyük hayal kırıklığım :((( 
Zaten süratla alınan bitirilme kararı da hepimizde derin bir şaşkınlık, yarım kalmışlık duygusu yarattı ki bu da tokat gibi ikinci gerçektir. 

67.bölüme etiketi #sonsuzakadar ve ilk tanıştıkları o kafenin kapısında diyor ki Ömer Defne'sine:
-  Bir kız tanıdım ben burada.. hayatımda gördüğüm en serseri en hırçın kızdı.. itiraf edeyim başımdaki belayı bahane ederek öpmüştüm o kızı.. sonra çok acaip bir tokat attı bana ama değdi yediğim tokata da peşinden koşmama da.. dünyanın en güzel kızı çünkü o.. benim yanımda olduğu için çok şanslıyım!

Bombelere gelmek..
Vurur yüze ifadesi..
Koriş jargonu olarak hafızalardan silinmeyecek :)



Yeter mi? yetmez..
Buldum mu? buldum..
Ne diyor Ömer?
"...içimde derin derin nefes aldıran birşeyler var..."
Şöyle diyebilirim; bu dizi bana hayatın onca karmaşası, boğuşması ve zorluğu arasında derin derin nefes aldırıyordu. Hiç unutmayacağım.








Can verdiği karakterleriyle böylesine naif, böylesine büyülü bir aşk yarattığı için başta senaristine, hayatımda ilk kez gördüğüm böylesine uyumu, güzel enerjiyi renkli camdan yüreğimizin taaa dibine, iliklerimize kadar geçiren sevgili Elçin ve Barış dizinin iki baş karakteri ile diğer tüm oyuncularına, arka plan tüm ekibe, hepsine hepsine teşekkür ediyorum.

Aşk iyileştirir, aşk bekletir..
Bu yüzden aşk mucizenin ta kendisidir.

Yolunuzun mutlaka en az bir kez aşktan geçmesi dileğiyle…


Hoşçakalalım :)

Devamını oku »