Hoşgeldiniz :)

handmade by nilosh göz atın.. takılar ve aksesuarlar kadınlar için vazgeçilmezdir...

19 Eylül 2016 Pazartesi

Eylül

Merhaba.

Dün çok sıcak, yaz gibi bir gündü. Yakan güneşiyle yazdan çalınmış, buram buram hararet yapan şaşırtıcı, son derece yanıltıcı bir gün.. Sık sık kendime hatırlattım gün içinde “seni gidi yalancı bahar” diye..

Ayın başından beri Eylül’ü yazmak istiyordum ama ancak fırsat bulabildim aslında.

Yazın bittiğinin habercisi olan Eylül’ü..
Günlerin kısaldığı gecelerin uzadığı Eylül’ü..
Şiir dizelerinin, şiir gibi cümlelerin dilimizden döküldüğü Eylül'ü.. 
Tatilin bittiği okulların açıldığı Eylül’ü..
Sonbaharın geldiğini müjdeleyen sararan yaprakların düştüğü, uçuştuğu Eylül’ü..
Hazan mevsiminin başlangıcı diye adlandırılan Eylül’ü..
Çiseleyen yağmurların altında uzun yürüyüşlere çıkmayı sevdiğimiz günleri hatırlatan hatta o yürüyüşlere çıkartan Eylül’ü..
Üşütmeyen ama üstüne bir şey almadan çıkma diye ürperten rüzgarların Eylül’ünü..
Gelişiyle birlikte sepya tonlarına bürünen dünyamın Eylül’ünü..

Eylül ile gelen sonbahar, arkası kış olduğundan, kışları da sevmediğimden ciddi ciddi mutsuz ediyor beni.. Kışı çekilen zorlukları ve yoklukları yüzünden, özellikle sokak hayvanlarının hayatını daha da zorlaştırdığından sevmiyorum. Ve sanırım sırf bu yüzden yukarıda yazdıklarımın keyfini de çıkaramıyorum Eylülde. Sarıyor burukluk.. Sarıyor hüzün ötesi mutsuzluk..  


Benim yazabildiğim gün yani bugün Eylül’ü ve tüm güzelliklerini de yarıladık aslında..

Son bir Eylül hatırlatması..!

Eylül; aynı zamanda mesaili çalışan insan, benim gibilerin en büyük eğlencesi dizilerin yeniden ekrana döndüğü, sezon açtığı, yeni çekilenlerin büyük büyük tanıtımlarla, reklamlarla vizyona girdiği ay. Eeeee…

Bir aya bu kadar çok başlangıç ancak sığdırılabilir diyorum.


Eylül tavsiyelerine yine google amcadan ulaştık..

Siz ne düşünüyorsunuz?


Sağlıcakla kalın...
Devamını oku »

12 Şubat 2016 Cuma

Sokak hayvanları için bir çekiliş duyurusu

Bir hayvan korumacı olarak Siyah Kuğu tarafından sokak hayvanları yararına düzenlenmiş bir çekiliş haberini paylaşmak istiyorum şimdi.
Çekiliş ayrıntılarına linkine tık tık ile buradan ulaşabilirsiniz.
Hediyeler aşağıdaki fotoda ve tabi linkinde var.



Her ne kadar blog izleyicim olmasada belki google profilimden ilgili isimlere ulaşabilirim :)





Devamını oku »

Moda terimi olarak Denim.. Kot.. Blucin..

Modayla yakın ilişki içinde değilim. Ne yazık ki trend olanı hemen göremeyen gözlerim var, takip de etmiyorum. Ancak bilmediklerim hep ilgimi çeker, bilmiyorsam hemen öğrenmek için sorarım, araştırırım. Eee biliyorsunuz Google amca bir tık uzakta :)

Moda terimi olarak kullanılan, anlamını hiç bilmediğim ya da tam olarak bilmediğim pek çok kelime vardır kesin. Bilmiyoruz ama  duyuyoruz, okuyoruz hatta zaman zaman tam anlamını bilmesek bile kullanıyoruz galiba..
Sizler için belki çok çok şaşırtıcı olacak ama “denim” benim için böyle bir kelime.




Açtım baktım; kaba pamuklu kumaş, kot yapımında kullanılan kumaş, blucin kumaşı ya da kot diye geçiyor.  Google çeviriden kelimeyi Türkçe girerseniz denim diye karşılık çıkıyor. İngilizce girince Türkçe karşılık kot. Bu da demek oluyor ki bu İngilizce bir sözcük ama Türkçe karşılığı olduğu halde moda terimi olarak kullanılıyor. 
Örneğin;
"...katın! Dışı etnik, astarı çiçek desenli bu çantayı deri ya da denim parçalarla bir araya getirerek kullanabilirsiniz." şeklinde..
Denim kelimesiyle karşılaştığım platform bir satış sitesiydi ki işte o da burada tık tık 


Mesela şunu biliyor muydunuz? 
İlk kez işçilerin pantolonunu olan bu pantolonu bugün tüm dünya giyiyor :) 
Hem de genç demeden yaşlı demeden.. 
İster iki yaşında bir çocuk olun isterseniz yetmiş yaşında bir dede olun kot giymenin yaşı yok hatta yeri yok! Zira son yıllarda taşlısı, zımbalısı, işlemelisi, boncuklusu derken babetle spor olarak, topuklu ayakkabıyla da şık bir şekilde her yerde kullanılabilir oldu. Taşlanmışı, yırtığı, dar paçalısı, bol paçalısı modası hiç geçmeyen bu mucizevi giysiyi kim icat etti? 
Dünyanın her yerinde nasıl yaygınlaştı? 
İşte İngilizce denim kelimesinin Türkçe karşılığı olan kotun tarihi…






Jean nedir?
İtalya’nın Cenova şehrinde 16’ncı yüzyılda üretilen ve sonra İngiltere’de popüler olan bir kumaş türü jean; pamuk, keten ve yün karışımından dokunmuş. Bir de denim var ki bu kumaşın tarihi 17’nci yüzyıla Fransa’nın Nimes kasabasına kadar uzanıyor. Aralarındaki farka gelince; denim daha dayanıklı, jean ise daha pamukluydu.






Jean pantolonu kim icat etti?
18’inci yüzyılda dayanaklılığı nedeniyle işçi giysilerinde kullanılan denim kumaşlardan 19’uncu yüzyılda maden işçileri için pantolon yapıldı. Denimden pantolonun seri üretimini 1853 yılında Levi Strauss başlattı. Levi Strauss'un şirketi Levi Strausss & Co. markası Levi's  bugün bilmeyen yoktur sanırım.  Pantolonla başlayan üretim gömlek, elbise, ceket, etekle sürdürüldü. Amerikalı askerler tarafından dünyaya tanıtılan bu kumaştan giysileri Wrangler ve Lee gibi firmalar da üretmeye başladı. James Dean, Elvis Presley ve Marlon Brando gibi dünyaca ünlü isimler giyince de jean çılgınlığı herkesi sardı.
Üretilen ilk seri kot ne renkti?
Levi Strauss tarafından üretilen ilk seri kotun rengi belki şaşıracaksınız ama kahverengiydi.
Türkiye’ye ilk ne zaman girdi?
Türkiye’de ilk kot üretimi 1940’lı yıllarda Muhteşem Kot tarafından yapıldı ve kot adıyla markalaştırıldı. 1980’li yıllarda serbest piyasa ekonomisiyle kapılar açılıp da yabancı markalar piyasaya girince yabancı olanlar satışta liderliğe oturdu.
Dünyanın en pahalı kot pantolonu hangisi?
Merkezi New York’ta bulunan APO Jeans dünyanın en pahalı kot pantolonlarını üretiyor. Fiyatlar bin ile 4 bin dolar arasında değişiyor. Nasıl bir kot diye merak ediyorsanız şunu söyleyelim keramet kotta değil düğmede. Eğer kotun düğmesi gümüş ise bin, altın ise bin 500, elmas ise 4 bin dolar.
Kotun organiği olur mu?
Piyasada organik jeanler de var. Bu jeanler doğal ortamda, hiçbir kimyasal kullanılmadan yetiştirilen pamuklardan üretiliyor.
Dar kot pantolon giyinmenin zararı var mı?
Uzmanlar dar kot pantolonların kadınlarda damarları sıkıştırarak varise ve sistit gibi rahatsızlıklara yol açtığı konusunda uyarıyor. Bel ve mide bölgesini aşırı derecede sıkan dar kotlar, reflü, gastrit ve ülser gibi mide rahatsızlıklarını tetiklediğini söylüyor.


Kotu bu kadar popüler yapan özelliği nedir?
Bunun bir değil, birkaç yanıtı var aslında. Her ne kadar günümüzde üretimde naylon ve başka malzemeler karıştırılsa da kot kumaşı pamuklu, dayanıklı, yaz- kış giyilebilen bir kumaş. Daha önce de değindiğimiz gibi üzerine işlenen taşlarla, nakışlarla, kullanılan dantellerle abiye bir giysi bile oluyor artık.
Kotun bakımı nasıl yapılır?
Kot, bakımı son derece kolay bir kumaştır. Yıkarken tersini çevirerek, normal yıkama programında, tercihen renkliler hazırlanmış bir deterjan kullanmak suretiyle sıcak olmayan suda yıkanırsa rengini uzun süre korur. Ayrıca kot pantolonlar insanı ütü yapmaktan da kurtarıyor ama isterseniz ılık olmak şartıyla ütüleyebilirsiniz de...
Siz hala eskiyen kot pantolonlarımızı ne yapalım? diyenlerden misiniz yoksa.. Sakın atmayın! Dizi yırtılan, yıpranan ya da modası geçtiğini düşündüğünüz kot pantolonlarınızı neredeyse her alanda kullanabilirsiniz. Mesela ufak bir kaç müdahaleyle şort, çanta, cüzdan hatta defter kaplaması veya dekoratif yastık yapabilirsiniz.
Bu projelere internetten kolayca ulaşmak mümkün ya da birkaçı için tık tık :)))




























Sonuç olarak kendi cahilliğimi gidermek için çok güzel bir araştırma oldu siz şaşırabilirsiniz tabii ama yine de bu yazıyı yazmak ve paylaşmak istedim. 

Esen kalın

Sevgiler... 
Devamını oku »

29 Ocak 2016 Cuma

Yemyeşil gözler.. Minicik patiler.. Kısacık bir yaşam.


Onu ilk gördüğümde yine soğuk bir gün, işten geç çıkmam eve varmam derken akşam 9:00’ları bulan bir saatti. Market önünde, kaldırım kenarında minik, çoraplı gibi duran patilerini fark ettim ilk önce.. Elimi uzattım uzanan ele hemen kafa sürttü, kucaklayıverdim. Kafandan geçen neydi diyeceksiniz? Amacım site bahçesine, market arkasındaki mama, su odağının oraya koymaktı. Bizim çevredeki yavrulardan, bahçede takılan kedilerden değildi görür görmez anlamıştım ama orayı öğretirsem, nispeten güvenli olan bizim site bahçesinde takılır, gelir gider karnı da doyar, diye düşünmüştüm. Kucağıma alırken gözlerini kaldırdı bana, yemyeşil iri gözlerini ilk o zaman gördüm aynı anda derin enfeksiyon kokusu ciğerlerimi doldurdu, üstümdeki montun önüne, koluma cıvık bir şeyler bulaştığını fark ettim. “Eyvah bu çocuk hasta!”

Panik olmuştum. Saat itibariyle mahalledeki veteriner klinikleri çoktan kapanmıştı. Tanıdığım, 7/24 açık en yakın yer Kızıltoprak’taydı; taksi bulup, gidip bırakmam sonrasında eve dönüş saatim evdeki kedilerim için ise sorun..

Nerede yanlış yaptım?

Bugün geriye dönüp baktığımda; 7/24 açık, çalıştığım o kliniğe gitseydik her şeyin ilk başlangıcı, sonunu değiştirir miydi? sorusu kafamı burgu gibi oyuyor..

O gece mahallemde çalıştığım iki klinikten birini tesadüfen açık bulup, acil götürdüğüm çocuk, 12 gün serumla enfeksiyon tedavisi gördükten sonra toparlandı. O arada kliniğe birkaç kere gittim. 1 Aralıkta bulmuştum, 18 gün sonra, 19 aralık cumartesi günü iyileşmiş olarak geçici yuvasına gitmek üzere klinikten çıktık güzel yeşil gözlü kızla.. Çıktığında kilo almış, tüyleri pırıldamış, beyaz patikli 5-6 aylık minnoş bir kediydi. “Az da olsa raşitizm var” dendi ki bu da incecik kemiklerini, ufak tefek boyunu, tüy gibi hafifliğini bence açıklıyordu. Ona kemik gelişimi için klinikten veteriner hekimin tavsiye ettiği ilacı, kendimce destek için gerekli gördüğüm vitamin şurubunu, iyi marka bebek mamalarını, bir paket kedi kumu aldım ve yeni taşıma kabıyla geçici yuva çeyizini hazırladım. Sahiplendirme ilanları için gerekli fotoğrafları da hazır edelim, diye düşündüğümden birkaç saat evimde misafir oldu; fotoğraf çektik, kulaklarını temizledik, tırnaklarını kestik. Sonra kuru mama yedi, su içti. Azcık seviştik de..






Öylesine narin ve naif, yumuşacık huylu, dokunuşa, sevgiye açık bir kediydi ki “sevdikçe sevesi geliyor insanın” derler ya hani öyle.

Bunca senedir bu işlerin içindeyim basit bir enfeksiyon zannettim.
Acaba işler kötü gider mi? demedim.
Bir kere bile kötü bir ihtimal aklımdan geçmedi onun için..  







Sokakta dünyaya gelen kedilere, yavrulara yaşam şansı tanımayan, aşısız hayvanları en çok öldüren Gençlik Hastalığı için tehlike geçmişti. Risk arz edebilecek üç haftayı doldurmak üzereydik; sağlıklı, parazit tedavili, yemyeşil gözleri pırıl pırıl, çoraplı gibi patileri olan bir minik kız teslim almıştım ve geçici yuvamız da vardı. Sıra ona kalıcı yuva bulmaya gelmişti artık. 













Ayşe ona bayıldı desem yeridir. Daha öncesinde ona misafir olan Fındık kız, yaramaz ve çılgın Mary Jane düşünülürse; bu kız öylesine usluydu ki ruha ilaç gibiydi. “Bu sefer seni yormayacak bir kedi getirdim” deyince ikimizde gülüştük. Bol bol fotoğraf çektik. Çay, kurabiye hazırladık. Biz masada yerken kız gelip Ayşe’nin kucağına yerleşti zaten. Mırmır Gırgır…

“İsmi Patik olsun mu?”
Ayşe “Daha özel bir isim düşünüyorum” derken ben Patik demeye başlamıştım bile..


İlaçlarını da nasıl vereceğini, miktarlarını konuştuktan sonra emanetim sevgi dolu kollarda, içim rahat onları bırakıp çıktım.




Ayşe’den 17 Ocak Pazar günü bana bir video gelene kadar, isim önerileri, birkaç fotoğraf, ilaç durumu, açılan ilanlarıyla Patik kız isteniyor haberleşmeleri vs. gibi konuşmalarımız oldu, mesajlaştık, ancak Allah içimden geçeni biliyor Patik Shiva orada kalıcı gözüyle bakıyordum ben.
19 Ocak akşamı onu acilen 7/24 açık Moda’da hiç tanımadığım bir veteriner kliniğine kaldırdı Ayşe. Nefes alamıyor, balık gibi ağzı açılıp kapanıyor, göğsü körük gibi durumdaymış. Ayşe’den gelen “ÇOK ACİL NİLGÜN” telefonuyla, bir sahiplendirmemim tavsiyesiyle buldum kliniği. Ben yönlendirme yaptığımdan ancak gidemediğimden durumunu telefonda öğrendim o akşam. Acil çekilen röntgeninde akciğerler su dolu kalp bile gözükmüyor diye tespit edildi. Müdahale yapılıp, akciğerden su çekilmesi lazım, dendi. Ancak sonradan nefesi bu şekildeyken, operasyonla müdahale riskli görülmüş, ilaçla tahliye edeceğiz yoksa kaybederiz, dayanamaz, dendi.
O akşam Ayşe klinikte ben telefon başında.
Ne yapabilirim?
7/24 açık, tanıdığım diğer kliniği aradım, gece nöbetçisi Arzu ile görüştüm. Diyor ki; yani çocuğu görmeden karar vermek zor ancak durumu çok riskliyse bu şekilde tahliye etmeye çalışmaları, daha zorlamamaları bu aşamada doğru..

Çarşamba akşamı kliniğe gittim. Klinik sahibi veteriner hekim tarafından durumu röntgeni üzerinden ayrıntılı izah edildi. Akciğerler öylesine su dolu ki nefes borusunu itmiş, sıkıştırmış, kalp gözükmüyor, karaciğer normalden büyük. Test kitiyle iki kez Corona bakılmış, negatif çıkmış ancak tipik bir vakka deniyor.


Eyy büyük Allahım yardım et bu çocuğa!

O akşam eve dönerken açtığım facebookta ne düşünüyorsun? diye çıkınca şunları yazdıydım
Pozitif olmalıyım diye düşünüyorum pozitif enerjim, duygularım minik patimize Shiva'ya ulaşsın.. dirensin!
Umutlu olmalıyım diye düşünüyorum umut olmazsa geriye bir şey kalmaz.. 
Düşünüyorum ki sokakta çile çekmiş, hastalıklar atlatmış, yuvasız bir minik canı, el verdiğim bu güzel kızı bir sahip çıkanı, sevenleri varken hayatının baharında alma bizden Yüce Rabbim!
Öylesine narin..
Öylesine naif..
Öylesine sevimli, sevgi dolu bir pati!
İçim titriyor :(
Perşembe, Cuma, cumartesi minik kızdan gelen haberler, Ayşe’nin yolladığı videolar hepsi hep iyiye gidişi gösteriyor, az da olsa yemek yiyor ve tahliye için verilen ilaçlarla çişini yapıyor.
Rahatladım.

Neyi ihmal ettim?

Pazar akşamı halsiz sanki vücudu küçülmüş gibi bir video geldi Ayşe’den, gözünde üçüncü göz belirmiş.. Ayşe sürekli “gözü niye böyle oldu Nilgün” diye soruyor.
Ertesi gün öğreniyoruz ki Pazar akşamı ikinci röntgeni almışlar. Hiç iyiye gidiş yok! Su olduğu gibi duruyor!

Pazartesi akşamı kliniğe gidince Güven Bey’le bayağıca konuştuk. Müdahale çok riskli, kaybedebiliriz, cumartesiye kadar böyle ilaçlarla devam edelim, kararı çıktı.
Korkuyorum.

Ayşe ve ben, ikimizde uzun süre yanında kaldık.
Güzel yeşil gözlerinin ışığı sönmüş, üçüncü göz belli belirsiz ama var.
Kucaktan inmek hiç istemedi. Bırakmaya kalkınca itiraz etti hep..
Sesler çıkardı.
Minik patilerini sardı.
Tırnaklarıyla kazaklarımıza tutunmaya kalktı.
Ben Ayşe’nin kucağından alırken, o benim kucağımdan alırken iki kişi uğraştık..  

O gece uyku bende çok çok kötü.. Kafam bii dünya kalktım sabah. İçimde kötü bir his, patlamaya hazır bir bomba gibi sıkıntı! 
Sabah ofise gelince ilk işim Patik Shiva için kliniğe telefon etmek oldu.
Klinikte üç veteriner hekim var. Genç hekimlerden Caner Bey çıktı: “Yapabileceğimiz bir şey yok mu? Alıp fakülteye götürsem, tam kan tahlilleri, öngörülen diğer şeyleri orada hızlıca yaptırsam, tedavimiz için, artı bir şeyler yapabilmek için işe yarar mı? Tedavimizi değiştirir mi?”
-Hayır, dedi.

Dayanamadım başka veteriner hekim görüşleri lazım, acilen!
Daha önceden tanıdığım başka bir veteriner hekimime röntgenleri mail gönderdim. Öğleyin konuştuk;
-Acil müdahaleye almak lazım, dedi.
“Dayanamaz” diyorlar.
-Bu şekilde hiç yaşam şansı yok! Müdahale edilecek! Dayanırsa çocuk rahatlar, işte o zaman asıl tedaviye başlamakla devam ederiz.
İnanılmaz bir stresteyim! Acilen bir karar vermek lazım.. seçim yapmak lazım..
Birlikte çalıştığımız bir başka hekime daha ulaşmaya çalışıyorum. Klinikte olmadığından ancak akşam 7:00’yi geçerek whatsapp’tan ulaşıyorum; o da acilen müdahale, diyor.
Hemen Ayşe’ye dönüyorum mesajla.. “İki hekimim acil müdahale diyor, çocuğu oradan hemen çıkaralım” dememe kalmadan, Shiva’nın kliniğinden arıyorlar.
-Durumu ağırlaştı, acil müdahaleye alıyoruz, diyorlar.
Diyorum ki; “lokalle mi, genel anesteziyle mi?”
-Gerek yok, bilinç kaybı var, direkt alıyoruz.

Ayşe ve ben kliniğe koşturuyoruz.
Bekliyoruz.
8:45 gibi çıkıyor iki veteriner hekim içeriden.
“Gitti mi?”
Acı haber geliyor
“Vedalaşmam lazım” diyorum.
Şaşırdıklarını farkediyorum.
Operasyon yapılan odaya alıyorlar, içeriye giriyorum;
Çocuk, paketlenmiş kutusunda..
Halbuki sıcak zannediyordum ben hala..??
Soğumaya başlamış miniğim..
Başını öpüyorum, dokunuyorum minicik bedenine..
Ayşe geliyor
-Bende bakacağım, vedalaşacağım..
Dayanamaz, biliyorum.
Hıçkırığa boğuluyor, çıkıyor.
Kendi sesimi duyuyorum, diyorum ki “Tıbbi atık olacak tabii.. Fip olduğu için başkası mümkün değil! Doğru olan o, dimi?
“Bebeğim benim!
İlle görmem lazım.. ille dokunmam vedalaşmam lazım özel olanlarımla..
Sokakta trafik kazalı ya da ölmüş de görüyoruz öyle yatıyor ya ille kaldırmam lazım yoksa…
Ben böyleyim”

Sonradan çoraplı patilerini öpmediğimi unuttuğumu farkediyorum.
Çok çok üzülüyorum…!
Ama geri dönemeyiz!!!

KAHROLASI FIP!!!

Devamını oku »

19 Ocak 2016 Salı

Tala Kuzusunu yuvalandırdık :)


Tala, geçici yuva olarak bize süt kardeşiyle gelen sarman bir yavru kedicik..

Hikayesi bana iletildiği kadarıyla bir bahçede sütanne altına konulmasıyla başlıyor. Neden böyle diyorsun? derseniz.. annesiz bir bebek kediciğin kendi başına yaşam şansı hiç yok! bunu özellikle belirtmek istiyorum. Sonrasında sevgili Leman'ın her zaman gittiği klinikte anne ve bebeklerini kafeste görmesiyle devam ediyor sanırım.. O zaman üç haftalık civarındalar bebekler.. 1,5 aylık olana kadar anneleriyle klinikteler aldığım bilgiler.. Hemen akabinde anne kısırlaştırılıyor ve duyuyoruz ki; bebekler anneleriyle geldikleri bahçeye dönecekler hemen olaya dahil oluyoruz. 

ilanlar açılıyor..



Zaman çok dar! 
Zamana karşı yarışarak bebeklere acaba yuva bulabilir miyiz? 
Sokak Kedisi olmasın bu minikler diye çabalıyoruz!! 
Tekir miniş yuvalanıyor çok mutlu oluyoruz :) darısı diğer kardeşlerine derken.. fazla vaktimiz yok yaa haber geliyor; bahçeye bırakılıyorlar.. 
Çözüm arayışına giriyoruz..!!?? 
Bebekler daha 1,5 aylıklar.. kış kapıda.. sokağa giderlerse bahçe bile olsa yuva şansları zaten azalıyor, üstelik havalar soğuduğundan sağlıklı kalıp, yuvaya gitme şansları hiç yok! 




Klinikte pansiyon ücretiyle kalıyorlar ve bu zamana kadar baktıran kişi artık son, dedi. 

Sponsor olsa biraz daha kalabilirler ama en önemlisi ACİL GEÇİCİ YUVA lazım..!! 

İMDAT!!! 





Haber geliyor; Ayşe ablamız kol kanat geriyor kalan iki bebeği ona yerleştiriyoruz ve rahatlıyoruz. Sarman miniş Farsça'da altın manasına gelen Tala ismini alıyor, siyah bebeğin ismi ise Tinte oluyor. 
Tala inanılmaz güzel bir oğlan hem yüzü hem huyu! Öylesine pozitif, öylesine sosyal özel bir çocuk ki.. Samimiyim grup üyelerinden her birimiz keşke bizimle kalsa diye ona sulandık durduk bu zaman içinde :) 



Ama ne yazık ki böyle bir lüksümüz yok! 
Bizler hancı.. Onlar yolcu..
Taşıdığımız sorumlulukla birlikte güzel yuvalar bulduğumuza ikna olduğumuz anda sağlıkla teslime mecburuz. 

Uzun günler süren yuva arayışlarıyla bugünlere geldik.. 

Dile kolay yuva bulabilmemiz için 1,5-2 aya yakın zaman geçti. 
Hem sırada siyah bebeğimiz Tinte var ve daha başkaları.. 







Paylaşmak istediğim zincir oluşturduğumuz bu hikayede hepimiz bir halkayız.. birimiz olmazsak diğerimiz işe yaramaz hale geliyor.. önemine dikkat çekmek istiyorum! Özellikle GEÇİCİ YUVA kavramını açıklamak, önemine farkındalık adına değinmek istiyorum. 







"Şansı bol yuvası daimi olsun" dileklerimizle dün akşam uğurladığımız kedicik Tala, geçici yuva imkanıyla kalıcı yuvaya kavuşan özel bir pati.. elimizden geldiğince kol kanat gerdiğimiz şanslı çocuklardan biri yani :)
İçinde evcil sevgisi taşıyan herkese özellikle tavsiye edeceğim bir seçenek.. Durumunuz, imkanlarınız, maddi manevi koşullarınız bu sorumluluğa, bu sorumluluğu taşımaya, ömürlük bakmaya, geçit vermeyebilir, işte o zaman geçici bakmayı düşünün, derim.. 
Gelin bir el de siz verin, derim.. 
Zincirin bir halkası da siz olun, derim.. 
Gel sende geçici yuva ol, derim.. 

Sevgiler...

Facebook paylaşımım
Devamını oku »

12 Ocak 2016 Salı

GÜÇLÜ OL GÜÇLÜ İSMİNLE YAŞA İNŞALLAH ONLARA İNAT!






Sevgili Özgün Öztürk Taşdemir'in 3.türün 5 emrine rağmen güçlü ol GÜÇLÜ! yazısını cuma sabahı okumuş, tepkimle birlikte hemen aşağıdakileri çiziktirmiştim facebookta:


"3.tür evet bu deyimi çok sevdim. İnsan diyesim asla olamayacak bu canlı için, hayvan demem hayvanlara hakaret olacağı için bu aşağılıklara 3.tür deyimi çok yakışmış!!! geçenlerde okuduğum son bir olayla birlikte kesinlikle karar verdim KISAS OLMALI İNSAN TOPLUMUNDA! İnsan denen yaratılan buna layık ancak bundan anlayabilecekleri barındırıyor içinde! GÜÇLÜ OL GÜÇLÜ İSMİNLE YAŞA İNŞALLAH ONLARA İNAT! 

Toplumumuzun geldiği nokta gerçekten korkutmakta..!!

PKK'dan bahsetmiyorum..
İŞİD'den bahsetmiyoum
Terörizmden bahsetmiyorum.

Size işe gidip geldiğim güzergahtaki, mahallemdeki, apartmanımdaki, kapımdaki şiddetten, sapkınlıktan dem vurmak istiyorum!
Her gün işe gidip geldiğim güzergahta metrobüs istasyonlarının hemen ortasındaki otobüs durağına, işten çıkış saati olduğu, sağ şerit Anadolu yakasına geçişte kullanıldığı için yanaşmayan otobüsümüzün saldırıya uğramasını anlatmak istiyorum. Yanında bir kadın da olduğu halde çevreyolu ortasına kadar gelip, belediye otobüsünün kapıları açılmadı diye yumruklayan adamların olduğu bir işe gidiş-geliş güzergahı düşünün.. şiddet!
Ya da kalabalık, hınca hınç dolu metrobüs içinde, Söğütlüçeşme-Zincirlikuyu güzergahında ara durakta inmek üzere yerinden kalkan bir adamın, daha yakınındaki başı açık kadına yer vermeyip hatta bu yere geçmesini koluyla engelleyip, kapalı, çarşaflı bir kadına yerini sunduğunu düşünün.. fırsat olsa kim bilir başka ne hareketler yapar diye bir soru beliriyor kafamda. Bu da başka bir şiddet!! 
Yıllardır mahallemde yaşayan dişi sokak köpeğimiz Lady'nin bir gecenin sabahında kafasını demirlere vururken bulunduğunu; hırpalanmış, tartaklanmış, perişan haldeki hayvanın, hayvansever arkadaşlarımız tarafından veteriner kliniğine kaldırıldığında yapılan muayenesinde tecavüze uğradığının anlaşılmasıyla yaşadığımız dehşeti düşünün..  sapkın bir şiddet!!!

2008 yılından beri aktif olarak sokak hayvanlarıyla ilgiliyim. Sosyal medyayı daha çok bu gruplarla ilgili olarak yoğun kullanıyorum. Yavru Sokak Köpeği, kimsesiz Güçlü'nün yaşadığı olay vesilesiyle sevgili Özgün Öztürk'ün ortaya koyduğu 3.türle gün geçmiyor ki karşılaşmayalım. Hatta daha kötüleriyle karşılaşıyoruz her gün.. Şu an bir arkadaşımız, mahallesinde besleme yaptığı için bu şekilde davranışlara maruz kalmakta hatta! Tekme yemiş, dövülmüş sokak hayvanları arasında benim, ailemin yardım elini uzattıkları da var, yeri geldikçe elbette paylaşmak isterim. Gittikçe artan şiddet gücü yettiğine uzanan eller şeklinde belirmekte önce, bugün savunmasız hayvana uzanan sapkın eller yarın çocuğa uzanabilmekte..!!

Güçlü'nün hikayesiyle birlikte aklıma gelen ve kısas diye  yazmama neden olan, yakın zamanda çevremden paylaşılan bir başka dram; 2,5 yaşında minik bir kız çocuğunun ölümüyle ilgili olayı ise ensestte girmesi nedeniyle burada paylaşmayacağım. Ancak şöyle özetleyeyim ki üçgende anne- baba ve öz dede var. Baba çocuğunun ölümüyle hastane de öyle bir cinnet geçiriyor ki, kendimi mi öldüreyim? babamı mı öldüreyim? yoksa kızıma mı yanayım diye haykırıyormuş..

Kısas nedir? diye düşündüğümde ilk aklıma gelen şeriat hükümlerindendir cevabı.
Google amcaya sordum; kısas nedir? 
Kavram olarak aynıyla karşılık vermektir, şeklinde geçiyor. Herhangi bir hakkı dengiyle değiştirmek, takas etmek anlamına da gelmektedir.  Bakınız
İlkesel olarak; suç işleyen bir şahsın işlediği suça eşdeğer şekilde cezalandırılması esasına dayanıyor. Bakınız 
Şeriat cezalarında kısas cezası Kur'anın Şûrâ sûresinin 40. ayetine dayandırılır, farklı biçimlerde tercüme edilen [2] ayetin diyanet vakfına göre anlamı şöyledir;
"Bir kötülüğün cezası, ona denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.". Kur'anda kısas

Çevremde duyduklarım, okuduklarım ve ne yazık ki gördüklerim neticesinde isyanım "kısas gerekli" noktaya kadar dayanmış durumda benim. 

Hafif, naif yazılar yakıştırdığım, bu düşünceyle yola çıktığım bloglama sekmeme, içimden geldiği ve kendimi sınırlamak istemediği için bu yazıyı da eklemiş bulunuyorum.

Farkındalık diliyorum, umursama diliyorum, yaşam hakkına saygı diliyorum. Ve tabii şiddetsiz bir dünya diliyorum. Kurbanların daha güçlü olarak geri döndükleri adaletin olduğu bir dünya diliyorum.
GÜÇLÜ OL GÜÇLÜ İSMİNLE YAŞA İNŞALLAH ONLARA İNAT!  diliyorum tıpkı yazı başlığımdaki gibi..


Devamını oku »

4 Ocak 2016 Pazartesi

Yeni bir yıl ve dilekler...

2016 yılına merhaba J




Ne güzel yağdı kar dimi?
Her yeri bembeyaz güzelliğiyle kapladı ancak çok da soğuktu. Soğuk günlerce devam etti. Yakacağı olmayan ya da çok zor şartlarda yaşayan insanların olduğu bir ülkede yaşadığımdan, bu ülkede sokak hayvanı gerçeğini bildiğimden, bu durumlar hep aklımın bir yanını kurcaladığından kış geldi mi? kar yağdı mı? buruk oluyorum azcık..  yoksa beyaza bürünen doğanın güzelliği yadsınmayacak bir gerçek.. ancak yiyecek bulamayıp 7.kattaki pencereme kadar gelen martılar olduğunu düşünürsek haksız da sayılmam dimi?  


Tüm ülkemiz karlar altında sadece İstanbul değil bu arada ekleyeyim.

Google’da takip ettiğim Simon’s Cat sayfasında kar yağan bir gif görüp “yeni yılı karla karşılar mıyız acep?” diye düşünmüş -tabii İstanbul için- google'a yazıp paylaşmıştım günler önce.. Başka şey istesem olacakmış! Mesela ne derseniz; milli piyangodan ufak bir jest iyi olurdu zira amorti bile yok L

Buraya da eklemek istiyorum Facebooktan şöyle bir paylaşımım olmuştu 31 Aralık'ta.. 2016'da patilerim için de daha daha daha yararlı olabildiğim bir yıl olsun inşallah... yuva bulmadığım için sokaklara geri dönen olmasın! hasta bulup melek olarak uğurladığım olmasın! hastalara şifa! evdeki dört canım ve ailemdeki toplam 11+ 1 misafir can hepsi sağlıkla ve güven içinde bir yıl geçirsinler... Özellikle Garfim ,yuva bulduklarım hep vicdanlara emanet ettiklerim hepsinde bir parçam var iyi olsunlar... işyerinde baktığım her gün Allaha emanet ettiğim Kızım, hayatımın bir parçası olan köşebaşı ve mahallemden bildiğim kedişlerim sonra sokakta özgürce yaşayanları koru!!! AMİN

Bu sene 31 Aralık perşembe gününe geldi, ertesi gün 1 Ocak tatil olduğundan üç gün tatil yaptık. Bana sorarsanız iyi geldi; geç saatlere kadar uyudum, dinlendim, kahvaltı hazırlayıp zevklice kahvaltı ettim, kedilerimle oynandım, uzun zamandır oturamadığım hobi masamda zaman sınırlaması olmadan oturdum ve huzurlu saatler geçirdim J


2016 yılının, tüm umutlarınızın, hayallerinizin gerçekleştiği sağlık, esenlik ve mutluluk dolu bir yıl olmasını dilerim yazmıştım herkese facebookta yine 31 Aralık'ta.. Çünkü umutlar yaşama azmimizi besler, yeni yılın girmesi ise dileklerimizi bir kez daha dile getirmek için bir vesiledir aslında yoksa takvim 2015 yerine 2016’yı gösteriyor diye hiçbir şeye sihirli değnek değmiyor J

MUTLU YILLAR...



💞sonra so
💞sonra sokakta özgürce yaşayanları koru!!!
Devamını oku »